23 Eylül 2012 Pazar

Kalem saplamaca

Soğuk bir havada rastgele savrulan bir nefesti belki bu düşüncelerim. Ama beni kördüğüm etmeye yetiyordu. Elimden tutacak bir dayanağım olmadığını hissettiğim o küçük yaşımdan beri, kendimi ne zaman çıkmazlara vursam 2 kadeh içmeyi ve yazmayı öğrenmiştim. Yapabileceğim fazla bişey yoktu. Ona buna sataşmak yerine, kendi bulanıklığımda kendimi boğazlamayı, şahdamarımı kalemlerle oymayı tercih etmiştim. Ve tercihlerim soğuk bir havadaki rastgele savrulan nefeslere benziyorlardı. Beyaz, önce çok belli. Ardından kaybolup giden.. Ve o kayboluşlarda kendimi bulamadığım anlarda zaman duruyordu sanki. Bir anda "nerdeyim lan ben? Burası neresi? Bu çevremdeki kişiler doğru kişiler mi? Güvenebilir miyim onlara?" gibi soruların ufuktan doğduğunu hissettiğim oluyordu. Annem de uzaktaydı benim. Annemin uzak olduğu kadar da uzaktı bana aile kavramı. Ben hiç aile olamazdım. Çünkü ailesizlikten, aitsizlikten gelmiştim. Ama bir o kadar da insan korkar mıydı yalnızlıktan? Her korktuğumda 2 kadeh içmeyi ve yazmayı öğrenmiştim. Yapabileceğim hiçbirşey yoktu. Ona buna sataşmak yerine, kendimi hayatın bu yorucu işlerine kaptırmayı tercih ediyordum. Bedenimi yoruyordumki, zihnime fırsat vermesin. Biran evvel sistemi kapatıp uyusun. Evet belki de en kıytı köşem uykularımdı. Kendimi ne zaman uykuya boğsam o bilinçaltımda patlamayı bekleyen bol irinli bir sivilce gibi tüm korkularım rüyalarıma boşalıyor, uykularımda bir nevi rahatlıyordum. Korkularımla yüzleşerek rahatlıyordum sanırım. Yada bilmiyorum sadece bedenim de dinleniyor olabilirdi. Öyle anlarda tek düşündüğüm şey rahatlama hissiydi.

Kış aylarını çok severdim. Soğuktu, insanın içini üşütüp kendine getirirdi. Ve içimdeki o sıcaklığı, o duyguları sanki her nefesimde dışarı verirdim. O ağzımdan çıkan buhar bana hissettiklerimi anımsatırdı. Bunca süre bişeyleri hatırlamak insanı bazen çıldırtabiliyor. Bazen öyle bir hal alıyorki, sadece kırıp dökmek istiyorsun. Taşıdığın sorumlulukları da, yaşadığın kalpleri de. Sonucunda eline bişey geçmeyecek bunu biliyorsun. Ama yine de savuruyosun ağzına gelenleri ve sıkıyorsun yumruklarını.. Sonra geri bir volkan gibi sönüyor, yine o aptal duygulara boğuluyosun. Elinden tutacak dayanağının olmadığını hisedip, kendini barlara atıyorsun. Küçük aptal insan zırvalıklarının arasına. 2şer kadeh gömüp, bir başka yazıya kendini saklıyorsun. Ve içinden diyorsunki:
"Bugün de yaşayalım bakalım, belki düzelir bişeyler.. Olmadı diğer yazıda saplarız kalemi şahdamarımıza.."

9 Eylül 2012 Pazar

?

Sadece içmek.
Sadece yazmak ve saatlerce içmek.
Sadece içerken saate bakmak.
Saatlerce sadece bakmak.
Oraya
Buraya
Yokluğuna..

Deusperdidit*