4 Mayıs 2012 Cuma

Prangalı Nirvana'ya Adım Adım - 050512/0422

Kulaklarımdaki uğultunun kaynağını ararken gözlerim, tıpkı beynim gibi sorularına yanıtlar bulamıyordu. 3. kahvemi içmiştim. Ve ayaklarım üşüyordu. Nefesin, hafif terli tenine değdikçe zamanın hiç durmayacağını anlıyordum. Bu gece de su gibi akıp gidecekti. Ama okyanus muydu, yoksa bir bardağa hapsolmuş moleküller miydi bilemiyordum. Tek bildiğim kalemimi kemirdikçe bu satırlar, ben tükeniyordum. İçselliğimde kaybolurken nefes alamıyordum. Burnum akıyordu ve ayaklarım üşüyordu. Ayağını acıtan o prangalar artık kalbini de acıtıyordu. Sen uyuyordun, ve sen uyanmadan güneş doğmuyordu. Her gece hapsolduğum şu lanet olası satırlara beynimin en kanlı yanlarını bulaştırıyordum. Evet. Sen uyuyordun ama, ben uyuyamıyordum. Aramızdaki o tüysel bağın titrekliği arttıkça bedenimi endişeler kaplıyordu. Sen uyumayı tercih ediyordun, bense kendimi satırlarda kelime kelime asmayı..


Tozlandığımı her dakika her saniye hissettiriyordun bana. Dokunuşlarınla, gözlerinle, ses tonunla.. Neyindim ben senin? Neden neyin olduğunu sorgular oldum? Dokunuşlarında hissettiğim o sevgi taneciklerini hangi toz bezleriyle sildin? Umudunu ettiğin o güneş dolu günlere noldu? Hani çok seviyorsun ya fotoğraf çekmeyi, her fotoğrafımızdaki gibi mutlu muyuz? O fotoğrafları suratımızdaki memnuniyetsizliği kamufle etmek için mi çekiyordun? Yoksa kendimizi kandırabilelim diye mi? Yoksa her zamansızlığı hissettiğim şu dakikalarda sık sık bu fotoğraflara bakıp kendimi daha da kaybedeyim diye mi? Her biri karadelik biliyo musun o fotoğraflar böyle zamanlarda.. Emiyor. Gerçekten emiyor tüm yaşam enerjimi. Boğuluyorum o fotoğraflarda. Sanki beni suyun içine çekiyor gibi.. 4. kahveden bir yudum daha alıyorum. Beni yine odaya getiriyor, bedenimden uçmuşum sanki yazarken bunları. Odam zifiri şuan. Sadece soluk alışverişini duyabiliyorum. Belki numara yapıyosun ve beni izliyosun. Göremiyorum. Zaten hiç göremedimki seni karanlık anlarımda. Karanlık olduğunda sen olmuyordun. Sen olduğunda da karanlık olmuyordu. Benden gidiyor olduğunun bir kanıtı da buydu sanırım. Farkedemedim. Gözlerim ışığına alışmışken.. Her gece hapsolmaya devam ediyorum işte bu yüzden. Sen uyumayı tercih ediyordun,bense kelime kelime kendimi katletmeyi..


Tuvalette yüzümü yıkadıktan sonra refleks olsa gerek yüzüme uzun uzun bakarım. Yine baktım. Eksik bişeyler. Gerçekten bişeylerim tükenmiş. Bunu sana hep anlatmaya çalıştım. Monotonluk dedin, yoruluyoruz dedin, hiç bir aktivite yapmıyoruz dedin, ama ne olduğunu tam anlayamadın. Tükeniyorum. Tükeniyorum ey gözlerindeki ışıltıyla hayat bulduğum tanrıçam. Sana sesleniyorum aslında her sana baktığımda. Gel beni tekrar dirilt diye. Sana haykırıyorum halimi her "seni seviyorum" cümlesinde. Gidiyorum ağlıyorum eşyaları kırıyorum hatta kendime zarar veriyorum. Sonra yine sana sığınıyorum ey kokusuna kurban olduğum.. Ben tükeniyorum yüreğim.. Ben sana muhtaçken, senli bir hayatta, sensizlikten tükeniyorum.. Aramızdaki o bağın tüysel bir aşamaya geldiğini gördükçe tükeniyorum. Ve kulaklarıma bir uğultu saplanıyor. Gözlerim doluyor. Ayaklarım üşüyor, burnumu sessiz sessiz çekiyorum. Çünkü sen uyumayı tercih ettin, bense her satırda ağlamayı..



" Sallansa da yıkılmaz mı tahtım? "
Devrik ilah

2 Mayıs 2012 Çarşamba

wasdwasdwasdwasd

Bir hesaplaşmanın ürünü bu saçmalıklarım. Olmak istediğim şeylerle aslolan ben arasındaki fark kadar gerçek bir hesaplaşma. Bıktım artık. Boğuluyorum kendi saçmalıklarımda. Gerçekten boğuluyorum. Kendime küfürler ediyor, kendi canımı yakmak istiyorum. Ve yapıyorum da. Kendime hiçbişey yapamadıkça canım daha çok yanıyor. Ne oluyor bana? NELER OLUYOR? Bilemiyorum. Sadece taze bir plana ve KENDİ HAYATIMA ihtiyacım var sanırım. Sanırım tek dert bu. Tek sorun bu. KENDİ HAYATIMA ihtiyacım var. Çünkü yaptığım hiçbirşey bana ait değil. İşe zorla gidiyorum. Okuluma zorla gidiyorum. Evi zorla temizliyorum. Yemek yemeyi çok seviyorum. Ama yemek yemeye bile üşeniyorum. Dışarıdan söylüyorum. Herşeye bi kısayoldan erişme isteği. Tembel değilim ben hayır. Sadece çaba sarfetme yetimi kaybetmiş gibiyim. Üşengeçlik mi? O hiç değil. Birileri ellerimi ayaklarımı birbirine bağlamış gibi. Hareket etme yeteneğimi ivme kazanma yeteneğimi tamamiyle köreltmişim gibi. Tırnak makasıyla en derininden kesmişim gibi. En ufak bir oynatışta acı hissediyorum.
Başaramadığım için olabilir mi diyorum kendi kendime. Ama ben bu değildimki... Önceden neleri başaramamıştım diye düşünüyorum. Başaramadığım herşey bana ayrı bi güç katarak bir sonraki aşamada bana bir silah, bir kalkan oluyordu, biliyordum. PEKİ BU LANET OLASI DURUM NE? Şuan derse gitmem gerekirken yaptığım bu aptalca şey ne? Plan mı istiyorum? Plana uyacak mısınki sanki? Yoksa sen 2 kişi birden olamıyo musun? Hayatında yüzlerce milyonlarca hatta milyarlarca kez insanların 13513451341341 kişiye birden bölündüğünü gören birisi olarak nasıl olur da kendini buna entegre edemezsin? KENDİNE GEL! Hesaplaşmanın galibi yine ben olacağım öyle yada böyle. Kendimi sevmeliyim. Ama bunu bile yapamıyorum. Sanki yaşam enerjimi soğuruyor birşeyler.
Nolur.. Galip gelen tarafım.. Nolur beni kurtar bu aptal durumdan. Hayatım ellerimden akıp gidiyor.. Ve zaman tükeniyor..

Deli

Yalnızlığım dokunur mısralara.
 Dökülür ince ince anılar. 
Ve yürüyerek uzaklaşır tüm kalabalıklığım.
 Gözlerim bulanıklaşır.
 Matlaşır.
 Ellerim titreyerek hayalinle kucaklaşır. 
Biliyorum.
Deliyim ben. 
Bir sigaranın küllüğe basıldığı gibi
Basarım yarama en keskin materyallerle. 
Ve kanatırım deli gibi. 
İçinden sen çıkar belki diye. Ruhum kokuşur. 
Ve yalnızlığım dokunur mısralara. 
Dökülür ince ince anılarımız. 
Yürüyerek uzaklaşan tüm bu kalabalığa küfürler savurur. 
Hepsini annelerine monte etmek istediğini haykırır. 
Ve yine kalabalığın yalnızlığı tarafından cezalandırılır. 
Gözlerim bulanıklaşır.
Matlaşır. 
Ellerim kan revan içerisinde hayaline uzanır. 
Bulamaz. Deliriyorum
Yaralarımı kanatırım. 
Kendime zarar veririm.
Bir şekilde..
Hala seni sevmek gibi.