20 Aralık 2012 Perşembe

21 Aralık

Bu gece son diyorlar. Matem tutacak değilim emin ol. Yaşadıklarımız belki bugün bitseydi mutlu bile olabilirdim. Gerçekten. Neden mutlu olurdum bilmiyorum ama şu sokaktaki karmaşa bitseydi içimdeki bazı sular durulurdu diye düşünüyorum. Yada şu aptal sancılar. Gece uyuyamayışlar. Ve her gecenin bir sabahının oluşu sorunsalı bitse mutlu bile olabilirdim. Çünkü her akşam biten gece, ertesi gün bir sabahla başlıyor ve başlayan her sabah yine bir geceyle bitiyor. Yaşadığın karmaşalar da bununla paralel seviyede. Biri bitiyor öteki başlıyor. Yada hiç bitmiyor birbirleriyle iç içe geçiyor. Bunları düzeltecek bir son olsaydı mutlu olabilirdim.
Bir keresinde çok içmiştim ve yolda yürürken gördüğüm inşaata kendimi atmıştım. Hava dehşet derecede soğuk ve yağmurluydu. 4. kattan Eskişehir sarhoş bir kadına benziyordu ve ağlıyordu. Sen yoktun mesela o an. Sen öyle bi yoktunki orda, ellerimi eldivenler bile ısıtmamaktaydı. Aşağıdaki şantiye köpeğinin havlamalarından başka kulağımı tırmalayan bir ses de yoktu. Sen öyle bir yoktunki orda, şantiyenin lanet harfiyatları elimi yüzümü parçalayacaktı yalnızlığımdan. Ve sarhoş kadının hıçkırıkları kulaklarımı tırmalarken ben kendimi boşluğa bırakmak istedim. Sonra aklıma binbir türlü palavralar geldi. Aileymiş, sevdiklerinmiş. Aslında o ipin koptuğu yerde onların da bi önemi kalmıyor. Bunu daha sonra farkediyosun ama farketmek istemiyosun. Sanki hazırolda bekleyen askerin suratına konan sinekten haberdar olduğu ama birşey yapmak istememesi gibi.
Bir keresinde yine çok içmiştim. Ve yine sen yoktun. Zaten hep sen  yokken çok içiyordum. Hep öyle olmuştu. Senin boşluğunu binbir türlü alkolle doldurup, soğukta yürümeye çıkıyordum. Yalnızlığın yakıcılığını bastırsın diye montumu da giymiyordum. Ve yürüyordum. Sanki bulunduğum anı terketmek istercesine. Emin ol o an imkanım olsa keşfedebilirdim ışınlanmayı ve biryerden biryere zıplamayı. Emin ol o an imkanım olsa keşfedebilirdim hayatıma son noktayı koymayı ve yokolmayı.
Bir keresinde kimse yoktu. Ve ben vardım. İdeallerim vardı, hayallerim vardı. Hiçbiriniz yoktunuz. Tek varmak istediğim nokta vardı ve ben oraya doğru yüzmeye çalışan bir amatör yüzücüydüm. Sonra geldiniz ve hayatımın içine ettiniz. Neden bunu yaptınız, ideallerimi hayallerimi herşeyimi neden değiştirdiniz?
Bu gece son diyorlar. Matem tutmuyorum. Gerçekten bak.. Yaşadıklarımız bugün bitecekse aslında çok şey kaçırdım demektir. Ama yşaadığım şeyleri hep doğru olduğunu düşünerek yaptım. Bundan eminim. Neden mutlu olurdum eskilerde bilmiyorum. Ama şu sokaktaki karmaşa yok mu.. Beni hiçleştiriyor. İçimdeki suları kabartıyor.. Çünkü her akşam biten bir gece, ertesi gün ise başlayan yeni bir gün var. Birgün bitecekse de ben olmayacağım zaten. Ne de gündelik kaygılar.. Bunlar son bulduğunda gerçekten mutlu olacağım.

Şişeler 21 Aralık'a kalkıyor..

19 Aralık 2012 Çarşamba

.

Soğuk bir duşta kasılan bedeni ele geçiren duygulardır aslında seni uyuşturan.
Bildiğin en güvenli en sakin yere kaçmak istersin ama o zaten oradadır.
O heryerdedir.
Bildiklerini bile unutturacak kadar seni kasıp kavuran bu içselliği nasıl da dışa vurmadan yaşarsın bilemezsin.
Tek bildiğin rahatsızlık, bir huzursuzluk ve kapının kenarına dizdiğin şişeler.
Onlar senin kanıtlarındır.
Hayata dair hissettiğin her ne varsa uçup gidecek gibi olur her güvensiz olduğun söylendiğinde.
Oysa sen kendi yastığına bile ihanet edemezsin geceleri.
Burnundan oluk oluk nefesi bedenine doğru girerken aslında hep istediğin şeyin o olmadığını farkedersin her dakika her saniye her salise ve her an.
Ve bunu farkettiğinde hayatındaki seni uyaran o yüce bilge aklına gelir.
Gülümsersin.
İşin içinde bi komiklik vardır.
O da aslında sensindir.
Çünkü herşeyden yakınan da sensin, hiçbirşeyi değiştirmeyen de.
Ne kadar aptalsındır sen aşk karşısında..
Ne kadar çaresizsindir bu çıkmaz kuyularda..

14 Kasım 2012 Çarşamba

Messi Türkiye'de!

Uzun zamandır kusmuyorum diye seviniyordum aslında. Bu sayfaya ne kadar seyrek ziyaret olursa işler o kadar yolunda demektir benim için. Herşeyimin yine karman çorman olduğu şu süreçlerde, bir yandan sınavlarımla uğraşmakta, bir yandan insanların sinirlerini sabırlarını(!) zorlamakta-tabi onlara göre-, bir yandan da şu baş ağrılarıma bir çözüm bulmakla uğraşmaktayım. Sınavlarım berbat. Aynı zmaanda insanların tahammülleri sıfırlanmış ve haberim yok bu durumdan. Anlamıyorum sizi artık ya? Sizi gerçekten anlamıyorum. Ama bugün bi fark var. Artık anlamak da istemiyorum ya! Abi ben bu ilacı almak zorunda mıyım? Ben bu ilacı içmek zorunda mıyım? Ben bu lanet olası ilacı her hayatım dibe vurduğunda bir can simidi gibi alıp uyumak zorunda mıyım? O senin bildiğin horultulu uykulardan değil. İçiyosun canım bunu, sonra domalıp götten veriyorsun bir nevi. Yani o kadar acı verici bir süreçki.. Allah yaşatmasın diyelim tabi varsa. Herşeyin en başına dönecek olursak uzun zamandır almıyordum bu ilacı. Uzun zamandır da bişeyler yazmak istemiyordum. Edebiyat kaygısı gütmedim bu sefer. O uzun uzadıya manalı şeyleri saatlerce içimi dolduran şarkılardan sonra yazmak istemedim. Yazardım, hep herşey edebi kalırdı. Sonra aşkı ve hayatı hep edebi sanıyosunuz ama işte yok öyle bişey. İnsanlar ağzınıza çatır çatır sıçarlar ve siz götünü sildiği peçeteyi de sosu olarak kabul edip yersiniz. Hayat işte bu. Bu yüzden ekstrem şeyler beklemeyin. Anneniz sıçar, sevgiliniz sıçar, patronunuz sıçar, arkadaşınız sıçar, çocuğunuz ergenlikte sıçar, hep sıçar. Siz susarsınız ama o lanet olası yaratılmış ve tanrının kovduğu kadar varmış dediğimiz yaratıklar-insanlar- SIÇAR.

Lustral. Hımmmm. En sevdiğimden. Yanında bir de su varsa ne iyi olur. Yüksek doz alıp komaya girmek ve bu bedenimin sıçtıklarınızın altında ne kadar ezildiğini görmenizi isterdim. Ama eminim hepinizin gözünü ıkınmak bürüdüğü için burda çürüyüp giden bir bedenin farkına bile varmazsınız eminim. Hepinizin canı cehenneme.

23 Eylül 2012 Pazar

Kalem saplamaca

Soğuk bir havada rastgele savrulan bir nefesti belki bu düşüncelerim. Ama beni kördüğüm etmeye yetiyordu. Elimden tutacak bir dayanağım olmadığını hissettiğim o küçük yaşımdan beri, kendimi ne zaman çıkmazlara vursam 2 kadeh içmeyi ve yazmayı öğrenmiştim. Yapabileceğim fazla bişey yoktu. Ona buna sataşmak yerine, kendi bulanıklığımda kendimi boğazlamayı, şahdamarımı kalemlerle oymayı tercih etmiştim. Ve tercihlerim soğuk bir havadaki rastgele savrulan nefeslere benziyorlardı. Beyaz, önce çok belli. Ardından kaybolup giden.. Ve o kayboluşlarda kendimi bulamadığım anlarda zaman duruyordu sanki. Bir anda "nerdeyim lan ben? Burası neresi? Bu çevremdeki kişiler doğru kişiler mi? Güvenebilir miyim onlara?" gibi soruların ufuktan doğduğunu hissettiğim oluyordu. Annem de uzaktaydı benim. Annemin uzak olduğu kadar da uzaktı bana aile kavramı. Ben hiç aile olamazdım. Çünkü ailesizlikten, aitsizlikten gelmiştim. Ama bir o kadar da insan korkar mıydı yalnızlıktan? Her korktuğumda 2 kadeh içmeyi ve yazmayı öğrenmiştim. Yapabileceğim hiçbirşey yoktu. Ona buna sataşmak yerine, kendimi hayatın bu yorucu işlerine kaptırmayı tercih ediyordum. Bedenimi yoruyordumki, zihnime fırsat vermesin. Biran evvel sistemi kapatıp uyusun. Evet belki de en kıytı köşem uykularımdı. Kendimi ne zaman uykuya boğsam o bilinçaltımda patlamayı bekleyen bol irinli bir sivilce gibi tüm korkularım rüyalarıma boşalıyor, uykularımda bir nevi rahatlıyordum. Korkularımla yüzleşerek rahatlıyordum sanırım. Yada bilmiyorum sadece bedenim de dinleniyor olabilirdi. Öyle anlarda tek düşündüğüm şey rahatlama hissiydi.

Kış aylarını çok severdim. Soğuktu, insanın içini üşütüp kendine getirirdi. Ve içimdeki o sıcaklığı, o duyguları sanki her nefesimde dışarı verirdim. O ağzımdan çıkan buhar bana hissettiklerimi anımsatırdı. Bunca süre bişeyleri hatırlamak insanı bazen çıldırtabiliyor. Bazen öyle bir hal alıyorki, sadece kırıp dökmek istiyorsun. Taşıdığın sorumlulukları da, yaşadığın kalpleri de. Sonucunda eline bişey geçmeyecek bunu biliyorsun. Ama yine de savuruyosun ağzına gelenleri ve sıkıyorsun yumruklarını.. Sonra geri bir volkan gibi sönüyor, yine o aptal duygulara boğuluyosun. Elinden tutacak dayanağının olmadığını hisedip, kendini barlara atıyorsun. Küçük aptal insan zırvalıklarının arasına. 2şer kadeh gömüp, bir başka yazıya kendini saklıyorsun. Ve içinden diyorsunki:
"Bugün de yaşayalım bakalım, belki düzelir bişeyler.. Olmadı diğer yazıda saplarız kalemi şahdamarımıza.."

9 Eylül 2012 Pazar

?

Sadece içmek.
Sadece yazmak ve saatlerce içmek.
Sadece içerken saate bakmak.
Saatlerce sadece bakmak.
Oraya
Buraya
Yokluğuna..

Deusperdidit*

11 Ağustos 2012 Cumartesi

fddfdfdf

Sarhoşum diye sanma bu naraları. Herşeyin bi taşma noktası vardır. Bi nokta hep vardır. buharlaşmak, kaynama, donma... Herşeyin bi sınırı olouyor. Belki de benim sınırım buydu. İçtiğim lanet olası viskinin  yere dökülen kısmına küfürler ettiğim gibi şuan göremediğim klavyenin tuşlarına ediyorum. Yanlışlıkla döktüm. Özür dilerim. yapmak istemezdim. Ama klavye de hiç görünmüyor be? Az önvce samimi arkadaşlrımla konuştum. Hepsiyle geçmişi yaad ettim. Geçmiş dediğime bakma. Hepsiyle samimiyetm vardı benim. Hepsiyle samimiyetimi senin için kestim. Senin nefesini hissedebilmek için yokettim. Hepsi yaşıyorlar. Sağlar, salimler. En çok da bu mutlu etti beni. Nolcak böyle söyler misin sayın hayat? Senin için kaç kişiden vazgeçip hayatıma son vermeliyim? İnsan kaç damarla yaşar? İnsan kaç lanet olası damarla yaşar ve onları kesersek ne olur? Sen sikilmiş bir fahişenin üzerindeki kıyafet ararken ben kaç insanda kendimi yokedeceğim her becerilişte? Ne ypamamı bekliyorsun? Kendimi pazarlamammı mı? Yoksa altın vuruşla bu işe son vermemi mi? Hayır. Yapmayacağım. Bu işi çözmeliyiz bence. Sen ve ben. İkimiz bu sikik duruma bi son vermeliyiz. Ve becerilecek hayatımıza yön vermeliyiz. Yoksa ikimiz de zararlı çıkacağız.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Masallar diyarı

Ve birileri uyurmuş öylece. Birileri de ondan şikayet eder dert yanarmış. Canı yanar kendini kaybedermiş. Birileri rüyalarında keyfe dalmışken, birileri de bir bardak rakının son damlalarında ararmış huzuru. Bulamazmış işte hikaye ya bu. Birileri güler, birileri ağlar. Birileri içer, birileri uykuya rahatça dalar. Birileri adım atamayacak hale gelir, birileri hiçbişey olmamış gibi davranır. Birileri ağlama krizleri içerisinde ona aşkını kanıtlamaya çalışır. Birileri de aldatır. Ve hiçbişey olmamış gibi hayatına devam eder. Bu amına koyduğumun dünyasındaki tek düzen budur. Birileri bişey yaparken. Birileri başka bişeyler yapar. Zaman kimse için eşit değildir. Sonra birileri de kulağına eğilip masalın son cümlelerini sarfeder.. " Ve birileri uyurmuş öylece.. Birileri de ondan şikayet eder dert yanarmış. Birilerinin canı yanarken karanlık odalarda, ötekileri rüyalarında keyfe dalarmış"

220491dengünümüze

Bir akşam daha solarken mevsiminden önce, melekler seslendi yavaşça. Denizin kenarına vuran bir yosun parçası kadar sıradan ve olağan bir yalnızlık bu geceyi kaplarken, kulaklarımı kendi çığlıklarıma kapattım. Bunu hep yapıyordum. Ve biliyordum. En çok da hissediyordum. Bu gece benim ölüme doğduğum gündü. Bu gece annemin karnındaki son gecemdi. Ve insanlar böylesine bir bedeni tükürürcesine atan tanrıya ertesi gün yine ibadet edeceklerdi. Sanki bir iş başarmış gibi.. Bir akşam daha solarken pencerede, melekler gökyüzünü boyuyordu yıldızlarla. Ve ben doğuyordum. Hiç büyümek istemezcesine. Çocukluğumdaki makarnadan yaptığım kolyeleri boynumda taşırken hiç tahmin etmezdim beni bunlarla öldürmek isteyen insanlar olabileceği. Ama öğrendim.. Canım yana yana öğrendim.. Büyüdüm. Büyüydüm. Kara bir büyü. Ve büyüdükçe gördüm. Aslında büyülü olan şey gördüklerimdi. Ürkütücüydü. Ölüme adım adım yürüdükçe ürktüm. Bu gece ben doğdum. Bir başka gece öleceğim. Ve tanrıya bu insanlar ertesi günü yine ibadet edecekler. Hiçbirşey olmuyormuşçasına.. Kimse kendi çığlıklarında boğulmuyormuşçasına..

4 Mayıs 2012 Cuma

Prangalı Nirvana'ya Adım Adım - 050512/0422

Kulaklarımdaki uğultunun kaynağını ararken gözlerim, tıpkı beynim gibi sorularına yanıtlar bulamıyordu. 3. kahvemi içmiştim. Ve ayaklarım üşüyordu. Nefesin, hafif terli tenine değdikçe zamanın hiç durmayacağını anlıyordum. Bu gece de su gibi akıp gidecekti. Ama okyanus muydu, yoksa bir bardağa hapsolmuş moleküller miydi bilemiyordum. Tek bildiğim kalemimi kemirdikçe bu satırlar, ben tükeniyordum. İçselliğimde kaybolurken nefes alamıyordum. Burnum akıyordu ve ayaklarım üşüyordu. Ayağını acıtan o prangalar artık kalbini de acıtıyordu. Sen uyuyordun, ve sen uyanmadan güneş doğmuyordu. Her gece hapsolduğum şu lanet olası satırlara beynimin en kanlı yanlarını bulaştırıyordum. Evet. Sen uyuyordun ama, ben uyuyamıyordum. Aramızdaki o tüysel bağın titrekliği arttıkça bedenimi endişeler kaplıyordu. Sen uyumayı tercih ediyordun, bense kendimi satırlarda kelime kelime asmayı..


Tozlandığımı her dakika her saniye hissettiriyordun bana. Dokunuşlarınla, gözlerinle, ses tonunla.. Neyindim ben senin? Neden neyin olduğunu sorgular oldum? Dokunuşlarında hissettiğim o sevgi taneciklerini hangi toz bezleriyle sildin? Umudunu ettiğin o güneş dolu günlere noldu? Hani çok seviyorsun ya fotoğraf çekmeyi, her fotoğrafımızdaki gibi mutlu muyuz? O fotoğrafları suratımızdaki memnuniyetsizliği kamufle etmek için mi çekiyordun? Yoksa kendimizi kandırabilelim diye mi? Yoksa her zamansızlığı hissettiğim şu dakikalarda sık sık bu fotoğraflara bakıp kendimi daha da kaybedeyim diye mi? Her biri karadelik biliyo musun o fotoğraflar böyle zamanlarda.. Emiyor. Gerçekten emiyor tüm yaşam enerjimi. Boğuluyorum o fotoğraflarda. Sanki beni suyun içine çekiyor gibi.. 4. kahveden bir yudum daha alıyorum. Beni yine odaya getiriyor, bedenimden uçmuşum sanki yazarken bunları. Odam zifiri şuan. Sadece soluk alışverişini duyabiliyorum. Belki numara yapıyosun ve beni izliyosun. Göremiyorum. Zaten hiç göremedimki seni karanlık anlarımda. Karanlık olduğunda sen olmuyordun. Sen olduğunda da karanlık olmuyordu. Benden gidiyor olduğunun bir kanıtı da buydu sanırım. Farkedemedim. Gözlerim ışığına alışmışken.. Her gece hapsolmaya devam ediyorum işte bu yüzden. Sen uyumayı tercih ediyordun,bense kelime kelime kendimi katletmeyi..


Tuvalette yüzümü yıkadıktan sonra refleks olsa gerek yüzüme uzun uzun bakarım. Yine baktım. Eksik bişeyler. Gerçekten bişeylerim tükenmiş. Bunu sana hep anlatmaya çalıştım. Monotonluk dedin, yoruluyoruz dedin, hiç bir aktivite yapmıyoruz dedin, ama ne olduğunu tam anlayamadın. Tükeniyorum. Tükeniyorum ey gözlerindeki ışıltıyla hayat bulduğum tanrıçam. Sana sesleniyorum aslında her sana baktığımda. Gel beni tekrar dirilt diye. Sana haykırıyorum halimi her "seni seviyorum" cümlesinde. Gidiyorum ağlıyorum eşyaları kırıyorum hatta kendime zarar veriyorum. Sonra yine sana sığınıyorum ey kokusuna kurban olduğum.. Ben tükeniyorum yüreğim.. Ben sana muhtaçken, senli bir hayatta, sensizlikten tükeniyorum.. Aramızdaki o bağın tüysel bir aşamaya geldiğini gördükçe tükeniyorum. Ve kulaklarıma bir uğultu saplanıyor. Gözlerim doluyor. Ayaklarım üşüyor, burnumu sessiz sessiz çekiyorum. Çünkü sen uyumayı tercih ettin, bense her satırda ağlamayı..



" Sallansa da yıkılmaz mı tahtım? "
Devrik ilah

2 Mayıs 2012 Çarşamba

wasdwasdwasdwasd

Bir hesaplaşmanın ürünü bu saçmalıklarım. Olmak istediğim şeylerle aslolan ben arasındaki fark kadar gerçek bir hesaplaşma. Bıktım artık. Boğuluyorum kendi saçmalıklarımda. Gerçekten boğuluyorum. Kendime küfürler ediyor, kendi canımı yakmak istiyorum. Ve yapıyorum da. Kendime hiçbişey yapamadıkça canım daha çok yanıyor. Ne oluyor bana? NELER OLUYOR? Bilemiyorum. Sadece taze bir plana ve KENDİ HAYATIMA ihtiyacım var sanırım. Sanırım tek dert bu. Tek sorun bu. KENDİ HAYATIMA ihtiyacım var. Çünkü yaptığım hiçbirşey bana ait değil. İşe zorla gidiyorum. Okuluma zorla gidiyorum. Evi zorla temizliyorum. Yemek yemeyi çok seviyorum. Ama yemek yemeye bile üşeniyorum. Dışarıdan söylüyorum. Herşeye bi kısayoldan erişme isteği. Tembel değilim ben hayır. Sadece çaba sarfetme yetimi kaybetmiş gibiyim. Üşengeçlik mi? O hiç değil. Birileri ellerimi ayaklarımı birbirine bağlamış gibi. Hareket etme yeteneğimi ivme kazanma yeteneğimi tamamiyle köreltmişim gibi. Tırnak makasıyla en derininden kesmişim gibi. En ufak bir oynatışta acı hissediyorum.
Başaramadığım için olabilir mi diyorum kendi kendime. Ama ben bu değildimki... Önceden neleri başaramamıştım diye düşünüyorum. Başaramadığım herşey bana ayrı bi güç katarak bir sonraki aşamada bana bir silah, bir kalkan oluyordu, biliyordum. PEKİ BU LANET OLASI DURUM NE? Şuan derse gitmem gerekirken yaptığım bu aptalca şey ne? Plan mı istiyorum? Plana uyacak mısınki sanki? Yoksa sen 2 kişi birden olamıyo musun? Hayatında yüzlerce milyonlarca hatta milyarlarca kez insanların 13513451341341 kişiye birden bölündüğünü gören birisi olarak nasıl olur da kendini buna entegre edemezsin? KENDİNE GEL! Hesaplaşmanın galibi yine ben olacağım öyle yada böyle. Kendimi sevmeliyim. Ama bunu bile yapamıyorum. Sanki yaşam enerjimi soğuruyor birşeyler.
Nolur.. Galip gelen tarafım.. Nolur beni kurtar bu aptal durumdan. Hayatım ellerimden akıp gidiyor.. Ve zaman tükeniyor..

Deli

Yalnızlığım dokunur mısralara.
 Dökülür ince ince anılar. 
Ve yürüyerek uzaklaşır tüm kalabalıklığım.
 Gözlerim bulanıklaşır.
 Matlaşır.
 Ellerim titreyerek hayalinle kucaklaşır. 
Biliyorum.
Deliyim ben. 
Bir sigaranın küllüğe basıldığı gibi
Basarım yarama en keskin materyallerle. 
Ve kanatırım deli gibi. 
İçinden sen çıkar belki diye. Ruhum kokuşur. 
Ve yalnızlığım dokunur mısralara. 
Dökülür ince ince anılarımız. 
Yürüyerek uzaklaşan tüm bu kalabalığa küfürler savurur. 
Hepsini annelerine monte etmek istediğini haykırır. 
Ve yine kalabalığın yalnızlığı tarafından cezalandırılır. 
Gözlerim bulanıklaşır.
Matlaşır. 
Ellerim kan revan içerisinde hayaline uzanır. 
Bulamaz. Deliriyorum
Yaralarımı kanatırım. 
Kendime zarar veririm.
Bir şekilde..
Hala seni sevmek gibi.

24 Mart 2012 Cumartesi

240320121846

evden çıkmazsam kendimi öldüreceğim. Yapmamam gerek bunu. Lanet olsun. Yine sokaklara atmalıyım kendimi. hem de hemen.

pullar

Bir kalem gibi hayat. Kurşun bir kalem. Bir tarafıyla yazıyorum. Bir tarafını da inadına düşünürken kemiriyorum. Her kemirdiğimde ağzımda o kalemin dış kaplaması kalıyor pul pul. Düşündükçe kemiriyorum hayatımı. Esen rüzgara karışmak istedim mesela bugün. Değişik birşeyler yapmak istedim. Rayından çıkmayı dileyen bir tren gibi. Gelişi güzel, olduğu gibi.. Ama olmadı. Yine yapamadım. Bir fırsatı daha teptim bugün. Mesela bir kalemi ortadan kırıp, beni yaratan tanrıya fırlatmak istedim. Oysa herkes garip bakışlarla beni izlemeye devam ediyordu. Sinema değildim. Dizi hiç değildim. Popüler kültürü hiç yakalayamamış birisi olarak neden beni izliyorlardı anlamıyorum. Gerizekalı muamelesi gördükçe köreldi toynaklarım. Vurdukça vurdu birileri kamçıyı. Ve canım yanmadı. Bardak bardak kan içtim ben kalemimi kemirdikçe. Sonra suratlarına kustum. Hem de her defasında dolu dolu. Hiç biri bunu farketmedi. Çünkü o kadar komikti ki bu satırlar, hepsi " yine ne yazmış lan hadi bakalım bi taşşak konusu buluruz" şeklinde yaklaştılar olaya. Bugün rüzgara karışmak istedim. Mürekkebe karıştım. Film izlemek istedim. Olmadı. Çünkü çok üşümekteydim. İliklerimi donduran bir soğukla mücadele ediyordum. Bu kadar sıcak(!)kanlı insanlarla içiçeyken üşümek olmazdı. Ama üşüyordum. Çünkü asıl soğuk olan bendim. Elimdeki baltayı hep birilerine savuruyormuşçasına birilerini kaçırıyordum. Çünkü tanrım bana böyle söylüyordu. Hayatıma hükmeden tanrı, elime hem baltayı veriyor hem de kimsenin yanıma yaklaşmasına izin vermiyordu. Hasat dönemi topladığım çürük elmaların içinden "daha iyi" diye seçtiklerim kutsal elma çıkıyordu. Yenmemesi gereken, dokunulmaması gereken bir meyve.. Ağzım pul pul şeylerle doldu yine. Rayımdan çıkamadım bugün. Yine o stabilleşmiş kokuşmuş gündeliklerden sıyrılamadım. Ağzımdaki pul pul kalem kaplamasıyla rüzgara karışmayı denemeliyim. Son bir kez. Denemeliyim. Olduğu kadar..

5 Mart 2012 Pazartesi

- 060312

Buğum buğum olmuş bir zamanın dakikalarını parmaklarımla sayıyorum. Her dakikada tükenişlerim kalbimden tüm hücrelerime pompalanıyor. Sokakta yürüyen herhangi bir adamım ben. Nefes alıp veren herhangi bir canlı. Peki neden aksi yönde yürüyorum dalgalara doğru? Neden beni yutacak olan şeylere izin veriyorum. Neden ellerimdeki kan hiç silinmiyor? Neden altına pisleyen bir çocuğun pişmanlığına gizleniyor bu hırçın gülümseyişler? Biliyorum. Kendimi eritiyorum. Kendimi olmaz sınırlara atıyor, olabilitesi yüksek kıvamlarda tekrar tekrar yoğuruyorum. Ben imkansızı istemiyorum. Ben kendimi istiyorum. Yoğurdukça içimden çıkan cam parçaları ellerimi doğramaktan nasıl usanmadıysa, ben de bu lanet rüzgârın uğultusuna müziklerimle savaş açıyorum. Yapabileceğim tek şey kulaklığımı takmak. Ve kalabalığa karışmak. Sokakta yürüyen herhangi bir adam gibi. Nefes alıp veren herhangi bir canlı gibi. Doğru yönde miyim? Kendimi sindirdim artık yeterli diyorum ama hep bir yangın merdiveni kumpası oluşuyor travmatik bir anda. Çok yolum var. Gitmeliyim. Sokakta yürümek zor iş. Nefes alıp vermek ümit vaadetse de, sokakta yürüyebilmek, hiçbirşeyi belli etmeden devam edebilmek zor iş.
Zaman yine buğum buğum. Ve ben parmaklarımla dakikalarını çekiyorum. Her dakikada tükenişlerim kalbimden tüm vücuduma yayılıyor.






 Tükeniyorum. Direniyorum. Çok yolum var. Gitmeliyim.
060312 -

4 Mart 2012 Pazar

180212-


Şırıl şırıl akışını duyar gibiyim
Bileklerimdeki olgunluğun.
Vahşet bile kelime kelime doğranmışken
Bu gözyaşları anneme mi?
Yoksa arkamdan ağlamayacak
Beşi beş para etmez insanlara mı?
Hani varoluşumun sebebiydin sen?
Nerde o rendelenen yalnızlık?
Yatağımıza serdiğimiz o örtü misali
Vücudumu sardı şimdi ayazlar.
Yokluğunun ayazları ey sevgili.
Varlığındaki sıcaklığın izleri bunlar


Şimdi sakin olamıyorum nedendir bilinmez
Öksürdükçe anılarım çıkıyor
Ağzımdan, burnumdan, kulaklarımdan..
Şimdi tutunamıyorum o kuru dallara
Elimi attıkça batıyorlar
Kanatıyorlar ellerimi..
Şimdi utanıyorum sormaya tanrıya
Tutacak mı yine ellerimi?


Şırıl şırıl akışını duyar gibiyim
Bileklerimdeki olgunluğun.
Vahşet bile dilim dilim
Gözyaşlarımı silemem bu durumda.
Yoksa arkamdan ağlayacak mısın?
Yoksa arkamdan çiçekler mi atacaksın?
Üzerime attığın o bi kaç soğuk toprak
Anılarımızla mı bezeli olacak?


Hani varoluşumun sebebiydin sen?
Yokolurken ben nerdesin?
Nerde o rendelediğimiz yalnızlık?
Kalmamıştı hani hiç?
Yatağımıza serdiğimiz örtünün yerini
Tozlar almış şimdilerde.
Vücudumu yattıkça sarıyorlar.
Saçlarım sakallarım birbirine girmiş
Varlığındaki sıcaklığının izleri
Olgunluğun aktığı yerdeler.
Bileklerimdeler.


Şimdi sakin olamıyorum nedendir bilinmez.
Öksürüyorum durmadan.
Kusuyorum.
Ağzımdan burnumdan kanlar akıyor.
Şimdi tutunacak dalım kalmadı.
Hem de hiç.
Ellerim minik kıymıklarla dolu.
Şimdi utanıyorum sormaya
Tanrım?
Orda mısın?
Yoksa bu is kokan yalnızlığıma
Sende mi ortaksın?

-180212
Devrik İlah
Sessizce sokul bana. Sessizliğime çare ol. Suskunluğuma ilaç.. Öyle ihtiyacım varki cevaplara.. Öyle doruklardaymışımki duyguların, gözlerimden yüksek hızda akıyor olamayanlar, ben, hayat, her nefes, yaşayamadığım anılarım, o hayalimdeki kitaplığım, sahaf dükkanım.. İsmini koyamadığım bir vazgeçişle hayatımdaki yalancı olaylara gömmenin vakti. Vakit acı çekiş vakti. Sürünüş vakti. Umarım yazacak çok satırlarım hep olur. Umarım. Satır yoksa nefes yok..

" Herkes gitmek zorunda..
Herkes bitmek zorunda..
Kalması gereken sensin
Kimsecikler yokken,
Oturduğun o bankta.
Yapman gereken
Soğuğu içine çekmek.
Üşüyen parmak uçlarını
Sıcak damlalarınla ısıtmak. "

Yitirilen bir duyguydu bizim için
Doruklarında olduğum bu yalnızlık.
Kokundaki büyüye kapılmışken
Veremediğimiz yeminlere hasret kaldık.
Ve sen giderken
Adım adım benden
Ben severek taşırım
Payıma düşeni.
Yapmam gereken
Soğuğu içime çekmek.
Üşüyen parmak uçlarımı
Gözyaşlarımla ısıtmak.

Sen herkes değildin aslında.
Gitmene olanak yoktu.
Tanımamıştım sana böyle bir hak.
Ne oldu da gittin benden?
Doruklarındaki bu yalnızlığa
Neden ittin beni?
Neden?
Kimsecikler yok bu bankta
Kalmam gerekiyor.
Yine.
Ve öğrendim yeniden.
Gitmesi gerek herkesin.
Bitmesi gerek herşeyin.
Kalması gereken benim, sensin, o.
Ne farkeder?
Hep bir bank bulunur oturacak.
Hep üşür parmaklar.
Hep damlar gözyaşları.
Ve gözler takılır
O görkemli karanlığa.
Aydınlık olmasını diler gibi.

" Herkes gitmek zorunda..
Herkes bitmek zorunda..
Kalması gereken sensin

Kimsecikler yokken,
Oturduğun o bankta.

Yapman gereken
Soğuğu içine çekmek.
Üşüyen parmak uçlarını
Sıcak damlalarınla ısıtmak. "


20.08.2011
Devrik İlah

Akşam Pazarı



Zifiriliğimin sabahlarına gelen
Buram buram bir çim kokusu..
Yeni nemlenmiş gözler gibi,
Ve taptaze bu yalnızlık korkusu
Alır da içine götürür beni..
Bazen de bir ağırlık çöker.
Çöker de içime götürür beni..
Götürür uzaklara..

Kağıtlara yazarım uykusuzluğumu.
Bazen hiç hoşuma gitmez yazdıklarım,
Karalarım üstünü.
Belimi kıran duygular misali
Gözümden akana sebepler gibi
Kırılır kalemimin ucu
Tıpkı kalbim gibi.
İşte bu korkudur
Zifiriliğimin yegane sebebi.
Sabahları taze çim kokulu.
Hem de nemliler.
Tıpkı gözlerim gibi.

En tazesinden bu yalnızlık korkusu.
Üstelik akşam pazarından alındı.
Çok ucuz..
Hisset?


11.08.11
Devrik İlah

Gözlerim kaşınmaktan yorulmadı. Bir aksilik tablosunda boğulmuş suratsız herifin teki olmak can sıkıcı. Hele ki kravatın seni sıkıyorsa. Henüz takmadan..

Gözlerimi kaşımaktan yorulmalı hayat. Bir aksilik tablosunda boğulmamak için çabalayan suratsız herifin teki olduğunu farketmek can acıtıcı. Hele ki yanın boşsa bir bankta.. Henüz pes etmeden.. Çünkü çabalamak senin kanatlarındaki minik tüylere benzer. Çabalarsın uçmaya, tüylerin uçuşur sağa sola.

Gözlerimi kaşımaktan yorulmalı mı hayat? Bir aksilikse bu tablo; boğulmamak için çabalıyosam suratsız olmam doğal değil mi? Hele ki, tutunduğun tutamakları bırakmaktan korkmak varsa işin ucunda. Bu durum yüreğimi dilim dilim doğramakta. Hayat soluna doğru devam etmekte. Ama kafan sağda kalmış. Arada sırada ileri geri de gitmektesin. E lanet olası dengeyi nasıl yakalayacağım ben? Gözlerimi kaşıyarak mı? Hiç sanmıyorum.

Gözlerim kaşınıyor. Aksilik tablosuna düşen yeni renkler, suratsızlığımı boyuyor. Çok can sıkıcı. Çok. Hele ki kravatım beni sıkmaya başlamışken takmadan..

Ne yapmalı?
Yazmaya mecalim yok. Kalemim bile yorgunluk içinde. Sanki derimi yüzüyor bu bakışlar. Sığınağı yok gözlerimin. Bir ok gibi saplanmakta tüm yokluğun. Yokluğundan kaçış yok.. Yokluğun.. Varlığım da yok, yok yokluğunla. Sadece anlamsız bakışlar var tenimde. Kaybolmamakta ısrarcı bir terbiyesizlik beslemekten başka bir çarem kalmadı seni bana getirmeyen bu şehire karşı.
Maviliklerde de toplayamam zihnimi oldum olası. Bu yüzden mi bu sahil yolları sana çıkmakta? Bir gökkuşağı bağlanmış gözlerine en kıymetli bulutumun.. Ama hâlâ dünyam karanlıkta.
Söyler misin bana tanrıları kıskandıran yalnızlığım, senin süren hiç mi dolmamakta?

" Tanrı'yla aynı fikirde değilim
İntihar edenlerin
Cehenneme gideceği konusunda
Kainatın yaratılışına
Katılmaktan bıktığımda ruhum
İntihar edeceğim bende
Denenmemiş bir yolla

Nerdeyse bütün akıllı kalpler
İntihar edipsiktir çekmiş yeryüzüne

Ben ateist değilim, babasıymış gibi
Tanrı'ya küsen bir çocuğum
Eğer Tanrı intihar edenleri ve Nietzche'yi
Cehenneme gönderirse
Cehennemde yanmayı tercih ederim bende
Tanrı dürüstlüğü sever..

Tantı'nın hayal gücünü beğenmiyorum

Ben Tanrı olsam
Peygamberler göndermez
Direk konuşurdum insanlarla

Ben Tanrı olsam
Hitler'i iyi kalpli bir Yahudi olmakla cezalandırırdım
Yahut yetenekli bir yazar yapardım onu
İçindeki kötülüğü insanlara değil
Tuvallere boşaltırdı

Ben Tanrı olsam
Devletler yok olur
Gül kokulu bireyler var olurdu sadece
Atlar çılgın zamanlar koşardı
Ben Tanrı olsam
Düşünce gücüyle herkesin
İstediği karakter olmasını sağlardım
Dünya bir şiirin
Yaratılım sürecine dönüşürdü böylece

Ben Tanrı olsam intihar ederdim
İnsanlarla birlikte
Acı çekmeyi öğrenemediğim için.. "
                                      -Cesar Mendoza..

Ellerine güneş battı
Ve şafak kızıllaştı kanıyla.
Dudaklarındaki esinti,
Kimsenin bilmediği bir cennetti.
Ölmeliydi,
Yaşamayı bilmedi.
Gitti.

Düz Saçlı Yalnızlık

Şehir aktıkça düzleşiyor saçlarım.
Sanki beynimi çiğniyorlar.
Bir nehir geçiyor bedenimden aslında.
Ben dudaklarında takılıyorum..
Doya doya bakamadığım o gözlerine
Şarkılar mırıldanıyorum..
Hep aynı mısrada kalıyorum.
"Kavuşmak yok şimdilerde"..

Hüznümü serpiştirdim sokaklara,
Eksikliğimin şehrinde
Kaybolmamak için..
Oturamadığımız o bank
Çıkıyor sürekli karşıma.
Adım adım kaçıyorum,
Tutmamak için birbirini
Ceplere gizlenen iki el gibi..
Şimdilerde yağmurlu bir hava hakim.
Ve ekşi bir tat bırakıyor bu viranelik.
Artık toz toprak kokar bu beden.
Yalnızlığı ona hükmeder.


Şehir aktıkça düzleşiyor saçlarım.
Sanki beynimi çiğniyorlar.
Bir nehir geçiyor bedenimden aslında.
Ben dudaklarında takılıyorum..
Doya doya bakamadığım o gözlerine
Şarkılar mırıldanıyorum..
Hep aynı mısrada kalıyorum.
"Kavuşmak yok şimdilerde"..
...
...
" Kavuşmak yok şimdilerde..
Yağan yağmur bile..
Yalnızlığıma eşlik etmekte.. "


20.03.2011
Devrik İlah

Sadık Dost


Yalnızlığım..
Ne sadıkmışsın bana?
Ne kadar çok yüzmüşüz seninle
Soğuk ırmaklarda hayallerimin peşinden.
Hep sen eşlik etmişsin farkettirmeden.
Ne filmler izlemişiz sinema köşelerinde..
Ne kadar çok beklemişiz gidenlerin dönmesini.
Ne kadar da özlemişiz..
Kadehlere döşemişiz bütün kederimi.
Bazen de ben yazmışım, sen okumuşsun içimden.
Bir tabak yemeği paylaşmışım seninle.
Dost olmuşsun bana,
Dostmuşsun bana..

Diğerleri gibi isyan etmeyeceğim varlığına.
Seninle çok uyumluyuz nasıl olsa.
Ben kimse yokken zaten seninleyim..
Kimse yokken mi?
Sokakta kalabalığın arasında..
Orada da benimlesin.
Mesela seninle alışverişe gitmek çok eğlenceli.
Hep aynı kitapları seviyoruz nedense.
Evin ihtiyaçlarını beraber alıyoruz mesela.
Giydiğim herşeyi beğeniyorsun.
Taktığım her bilekliği ve küpeyi.
Sevdiğimiz bisküviler,
Parfümün bile benimkiyle aynı.
En çok da
Beni dinliyosun ya,
Çok seviniyorumı..

İçki masrafın da yok birader!
Aldığım vodkayı paylaşırsın hep.
Hiç ayırt etmezsin.
Sigara da kullanmıyosun.
Hele kafalarımız kıyak olduğunda,
Açılır eski defterler,
Toza boğuluruz seninle.
Ben anlatırım..
Sen dinlersin..
Dinlersin de,
Yahu bi tepki ver?
Sarhoşken bari aç şu ağzını..
İki kelime et..
Senden beklediğime inanamıyorum bunları..
Kafam kıyak, ona ver..

Yalnızlığım..
Ne sadıkmışsın bana?
Ne kadar çok yüzmüşüz seninle
Soğuk ırmaklarda hayallerimin peşinden.
Hep sen eşlik etmişsin düşünmeden.
Ne filmler izlemişiz sinema köşelerinde..
Ne kadar çok beklemişiz gidenlerin dönmesini.
Ne kadar da özlemişiz..
Kadehlere döşemişiz bütün kederimi..
Bazen de ben yazmışım,
Sen okumuşsun içimden.
Bir tabak yemeğimi bile
Paylaşmışım hiç düşünmeden..
Dost olmuşsun bana,
Dostmuşsun bana..
Bi de..
Bi de konuşsan..
Biliyorum, sen de sevmiyosun beni.
Kurtulmak için yer arıyorsun.
Herkes gibi..



20.03.2011
Devrik İlah

Karamsar Kalem


Bir karamsar kalemim ben.
Her dokunduğum satırsa, sen.
Mürekkebi gözlerimden süzülür,
Ucunda acı bir haykırış..

Resmine bakar bakar yazardım.
Kayboluyor dediği gibi saçlarında
Sonu olan sonsuz zaman..
Issız bir dert bu kaleminki.
Issızlık dert.
Yalnızlık tek ortak.

Bir karamsar kalemim ben.
Her dokunduğum satırsa, sen.
Mürekkebi gözlerimden süzülür,
Ucunda acı bir haykırış..

Susmadı o sesler,
Hep tekrarladı adını.
Hep tekrarlardı adını.
Ben koparırdım bir düş mavisini
Gece inlerdi yalnızlığımla.
Dudaklarım titrerdi.
Dudaklarımı titretirdi o gülüşün.
Şimdiyse sıcaklığın satırlarımda..
Şimdi kokun burnumda..
Ve
Şimdi karamsar bir kalemim ben.
Her dokunduğum satırdaysa yine sen.
Mürekkebi süzülüyor gözlerimden,
Ucunda bir acı haykırış..
Söylesene..
Bitecek mi bu bekleyiş ??

13.03.2011 // 05.27
Devrik İlah