6 Mayıs 2013 Pazartesi

Yabancı

- " Kurtulamıyorum
Nefes alamıyorum.
Yoksun.
Katlettin beni.
Yok oluyorum.
Niye? "



Yine sıcak bir yaz sabahının ardından, güneşin ilk ışıklarıyla dünyanın dönüş yönündeki yoğunluğa karışmak amacıyla, biraz da geç olsa gözlerini araladı. Karşısında ilk gördüğü şey umutları, hayalleri, yüreğiydi. Çocuktu. Ne yaşadığını bilmiyordu. İçiyordu sık sık. Sabah saat 6 da gün doğuşunu izlerken içtiği bira şişeleri yatağının kenarındaydı. Onlarla uyumuştu. Dün gece içinden geçirdiği cümleleri düşündü. Güneşin doğacağını hissettikleri an ötüşen kuşlar gibi o da yine bir günü devirmenin mutluluğunu cebine hasretiyle beraber koydu. Kutusu biraz yıpranmıştı hayalinin. Ama yine de cebinde taşımaya devam ediyordu. Yüreğini sık sık ısıtan, sık sık da soğutan bu hayali ömrünün sonuna kadar bırakmayacaktı. Emindi. Birasından son yudumu alırken nedense gözleri dolmuştu. Polen alerjisi deyip umursamadı ama, yalnızlığın biriktirdiği tortular gözünü yoklamaktaydı.


Kalktı. Yatağını eskiden toplardı. Odasındaki o çamaşırlar ayaklarına dolanıyordu. Toparlanmalı diye düşündü. Hep bunu düşünüyordu çocuk. Bir de hayalini. Sonra yavaşça gerindi. Zar zor penceresini açtı. Kuşlar hala cıvıldamaktaydı. Not kağıdında yapılması gereken o iğrenç işler vardı. Günlerce ertelediği, üşendiği ve umursamadığı o mecburi işler. Çok dağılmıştı. Nasıl toparlanacaktı bilmiyordu. Tek istediği kaçmaktı. Tek istediği uçarak uzaklaşmaktı.


Evden çıkarken son bir kez ceplerini kontrol etti. Tüm dünya zımbırtıları cebinde, hayali öteki cebindeydi. Sokağa çıktı. Kalabalığa karıştı. Saatlerce işlerini halletti. Hiç konuşmadı. Güneş yavaş yavaş binaların arasından süzülürken, kendi kendine iyileşme senaryoları yazmaktaydı. Olamamıştı. İyi olmak zorundaydı ama olamıyordu. Her aklına gelişinde eli cebindeydi. Düşüreceğim korkularıyla hayalini avuçlarıyla sımsıkı tutmaktaydı.



Akşam üzeri alması gereken şeyleri hatırladı. Mesaj gelmişti. O karanlığa girmek zorundaydı. Girme vaktiydi. Korkarak ve titreyerek gitti. Evet, titredi çocuk. Sanki o uzun süre hayaliyle kucaklaşamayıp, sonunda onu kollarına alacağı günkü beklediğindeki gibi.


Titremelerini ayağını yere vurarak gösteriyordu. Ayağını yere vuruyordu durduk yere. Sallanıyordu. Farkında olmadan dudaklarını kemiriyordu. Çevrede insanlar el ele yürüyor, bişeyler taşıyor ve bir paketçi bir apartmana siparişleri teslim etmek için giriyordu. Çocuk havayı soluyordu. Sağ eli cebindeydi. Sımsıkı hayalini tutuyordu. Sımsıkı. Gittiği gün ona sarıldığı gibi. Çocuk her kapı sesinde irkiliyordu. Gözleri kapıya doğru dönüyordu. Fakat bir türlü o an gelmiyordu. 


Kapı açıldı. Hiç tanımadığı birisi geldi. Tanımadığı birisi hayallerinden bir parça daha getirmişti. Konuşulmuyordu o an. Eli sımsıkıydı. Eli fotoğraftaki gibi kenetlenmişti hayaline. Yüreğiyle tutmuştu. Boğazındaki kelimeler parmaklarından hayaline doğru akıyordu. Bunu öylesine güzel hissediyordu ki, o an dünyanın durmasını isteyebilirdi. Sonsuza dek sürmesini isterdi. Sonra herşey bianda geri çekildi. Tamamı beynine hücum etti. Bütün dünya, bütün yeryüzü, bütün kainat sanki beynindeki o karadelikte yutuluyordu o an. Önce beyni, sonra hayalleri, sonra kendisi, sonra tüm yeryüzü.. Bunun gerçek olmasını istedi o an.

"Belki de son" dedi. "Belki de son bir çözümdür" dedi tüm ruhuna hitaben. O sırada yabancı birileri birşeyler mırıldandı. Ama çocuk orada değildi. Çocuk nefesinin ciğerlerinden kana nasıl karıştığını, kanın beynine nasıl hücum ettiğini ve bedeninin ne nasıl titrediğini hissetmekle meşguldü. Elindeki kutu ısınıyordu. Dokunamadı bile diğerine. Elindeki poşetlerden birine koydu. Sonra biranda tüm müziğin bir noktada toplanması gibi herşey sustu. Kan akışı durdu. Bedeni titremeyi bıraktı. Nefesini tuttu. Yabancının gözlerine baktı. Yabancıydı. Yabancı olmayı çok hakediyordu. Elinde tuttuğu o minik hayali nasıl bu kadar yabancıladı bu yabancı diye düşündü. " Beynimi kemiren onca şey seni de kemiriyor mu?" diye sordu kendine içinden. Yabancı hiçbişey duymamıştı. Hayali onu çok farklı noktaya götürmekteydi. Başka şeyleri düşündürmekteydi. Sanki orda tanrıların tiyatrosu oynanıyordu da, hiçbir seyirci yoktu. Sanki orada tüm kainatın mahkemeleri kurulmuştu da tek zanlı çocuktu. Üzerine dikili o hayale benzeyen gözlerden çok korktu. Çok içlendi. Gözlerini yere çevirdi. Sonra tekrar güç alıp baktı.

Tekrar titriyordu. Sanki durmuş bir saat tekrardan çalışmaya başlamıştı. " Görüşürüz" dedi istemsizce. Biliyordu. Eğer bir yabancıyla bir kez daha görüşülseydi o kişi yabancı olmayacaktı. O kişi zaten yabancı değildi. Yabancı olmayı seçtiği için yabancıydı. "Keşke yabancı olmasaydı" diye yine o bacaklarına bağladığı keşkelere yenisini ekledi. Zaten çok zor yürüyordu. Neden böyle bir cümle kurduğunu kendisi bile bilemedi. Yabancı tek kelime bile etmedi. Belki de çocuk duymadı. Yolunu şaşıran çocuk ters istikamete doğru yürüdü. Sonra 3. adımda bunu farkedip yönünü değiştirdi. 

Yabancı gözden kayboldu. Çocuk evinin yolunu tuttu. Bu sırada sokakta insanlar yürümekte, bir çocuk topunu arabanın altına kaçırmakta,
 ve çok yakın bir sokaktan araba kornası kulakları tırmalamaktaydı. Çocuk saçlarının alev aldığını sandı. Ellerini götürdü. Herşey normaldi. Beyninin yandığını düşündü. İçerisi alev alevdi. Yüzü alev almıştı. Gözlerinin saçtığı alevden kendisi bile terlemişti. Elleri aksine buz gibiydi. Adımları seyrekti. Yavaştı. Biran sarhoşken de böyle miyim diye düşündü. Bilmiyordu. Merdivenleri ağır ağır çıktı. Tüm herşeyin yaşandığı o iğrenç odaya geldi. Poşetleri narince yere koydu. Gözlerindeki sıcakla fokurdayan burun kanallarından sümüğü akıyordu. Sertçe onu içine çekti. 

Yeni başlayacağı defterini aldı. Usulca kaleminin ucunu açmaya koyuldu. Hayatı da kalemi gibiydi. Hep bunu düşünmüştü. Hayatı boyunca kaç kalem tüketeceğini düşündü. Bu kalemler yabancılar sayesinde artıyordu. Önemsemedi. Tüm bu defterler ve kalemler yabancılar yüzünden var diye düşündü.


Yemin etmişti. Kendini uyuşturmak yoktu. Yeminler tutulmak içindi. Çünkü biliyordu, ne zaman birine söz verse, kendisi kalana kadar o yeminle devam ediyordu. Sonra o yeminle beraber kalınıyor, içiliyordu. Bir ayağında bağlı olan keşkeler, öteki ayağındaki yabancıların tutamadığı yeminler yürümeye öyle alışmıştı ki, artık onların bacaklarını kesişini hiç hissetmiyordu bile.



Derin bir nefes aldı. 

Ve yazmaya başladı.

- " Kurtulamı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder